KASTEN YARALAMA – ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS

KASTEN YARALAMA ve ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS

Türk Ceza Kanunun Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar başlıklı 86. Maddesinde Kasten yaralama suçu düzenlenmiştir. Maddedeki tanıma göre ;

” Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.

Görüldüğü üzere Türk Ceza Kanunu  bir kişinin vücuduna acı verecek şekilde veya  sağlığını  algılama yeteneğini bozacak şekilde zarar verildiği hallerde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Kanun burada beden ruh sağlığı açısından kişileri korumak istemiştir. Hem beden hem de ruh sağlığının birlikte bozulması şartı aranmaz.

Ayrıca Türk Ceza Kanunu 86. Maddenin 2. Fıkrasında   ”Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur”  diyerek fiilin etkisinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda  da seçenek ceza düzenlemesine yer verildiği görülür. Hapis veya adli para cezası şeklinde seçenekli bir ceza öngörülmüştür. Ayrıca fiilin etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafifse suç şikayete tabi tutulmuştur. Şikayet süresi ise 6 aydır.  Basit tıbbi müdahale ile giderip giderilmeyeceğinin tespiti ise elbette alınacak olan adli rapor sonucunda belli olacaktır. Basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde olması durumda ise şikayet öngörülmemiş olup savcılık resen yani kendiliğinden takip edileceği için belli bir süre sınırı söz konusu değildir ve 8 yıl içinde şikayetçi olunabilecektir.

Basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olunduysa 1 yıldan 3 yıla kadar ceza verilecektir.

Ayrıca basit tıbbi müdahale dışındaki yaralama fiillerine ise seçenek ceza düzenlemesine yer verilmemiştir.

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Burada da kanun artırıma giderek suçun mağdurunu kanunda belirtilen kişiler olması halinde cezanın yarı oranda artırılacağını belirtmiştir. Suçun bu kişilere karşı işlenmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle yaralama fiilini işlemesini ve  suçun silahla işlenmesini şikayete tabi suç kategorisinden çıkarmış ve bunları cezayı arttırma nedeni olarak da düzenlemiştir. Burada artık suç şikayete bağlı olmayacaktır.

Bazı durumlarda ise oluşan netice sonucunda nitelikli yaralama söz konusu olabilir. Kanun koyucu tıbbi açıdan belirli neticeleri saymış ve bu neticelerin oluşması haline ise  failin asgari ceza sorumluluğunu belirlemiştir. 

Bu tıbbi netice sonucunda nitelikli yaralamalar kanunda şu şekilde belirlenmiştir ;

Madde 87- ”(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren

hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.(1)

Madde 87 ‘nin 2. Fıkrasında ise daha tehlikeli olgular sayılmış ve cezanın iki kat artırılacağı ile düzenlenmiştir. 87/2 deki neticelerin gerçekleşmiş olması durumunda cezanın alt sınırı 5 yıl veya 8 yıl olacak şekilde düzenlenmiştir.

2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.’

3. Fıkrada belirtilen kemik kırılması veya çıkık Adli tıptan alınacak rapor ile belli olacaktır.

(3) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/4 md.) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

4. Fıkrada ise sonuçta ölümün gerçekleşmesi durumu düzenlenmiş olup , 87. Maddenin 1. Fıkrasına giren hallerde 8 yıldan 12 yıla kadar , 87. Maddenin 3. Fıkrasına giren hallerde ise 12 yıldan 16 yıla kadar hapis cezası verileceği düzenlenmiştir.

4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ”

Kanun koyucu yine kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi durumunu da düzenlemiş olup Türk Ceza Kanun da da bu şu şekilde düzenlenmiştir ; 

‘Madde 88- (1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.

Görüleceği üzere kişinin kasten yaralamayı ihmali davranışla işlemesi halinde yani ihmal neticesinde kasten yaralama suçu söz konusu ise verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilecektir ve kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulacaktır.

Kasten yaralama suçun da bir önemli diğer konu ise KASTEN YARALAMA İLE ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS AYRIMINA İLİŞKİNDİR ;

Mağdur üzerinde gerçekleşen neticenin yaralanma mı yoksa ölüm mü olacağı hususunda, failin hangi saikle hareket ettiğinin, yani, öldürme kastı ile mi, yoksa yaralama kastı ile mi eylemini işlediğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda Yargıtay içtihatları ile doktrinde yer alan görüşler yol gösterici nitelikte olup, bu hususla ilgili net bir ayırımda bulunmanın kolay olmadığını da değinmekte fayda görüyoruz.

İki durum arasında farkı ortaya koymak için öncelikle  5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Suça teşebbüs başlıklı  35. Maddesine bakılması gerekir buna göre ;

” (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklindedir.

Türk Ceza Kanununa göre kişinin bir suçu işlemek için öncelikle bir kastının bulunması gerekecektir. Sonra işlemeyi kastettiği suç için icraya başlaması gerekecek ancak elinde olmayan nedenlerden dolayı suçu tamamlayamayacaktır. Bu koşulların varlığı halinde suça teşebbüs oluşacaktır.

Kast ise ; Türk Ceza Kanunu’nun 21. Maddesinin 1. Fıkrasında ” Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Yani suç bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş olmalı ve ayrıca fail kastı işlemeye tasavvur ettiği suçu tamamlamak amacına yönelik olmalıdır. Ancak teşebbüs kastı olmaz.

1) FAİLİN HAREKETİ TEREDDÜTE YER VERMEYECEK ŞEKİLDE ÖLDÜRME NİYETİNDE GERÇEKLEŞMESİ GEREKİR.

Failin kastının öldürmeye yönelik mi yoksa kasten yaralamaya yönelik olduğunun belirlenmesi ise maddi vakıalarda kastın hangi suça yönelik  olduğuna dair Yargıtay, bu sorunun çözümü için birtakım kıstaslar ortaya koymuştur. Bunlar;

– Fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği,

– Failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, 

– Mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, 

– Hedef seçme imkanı olup olmadığı, 

-Olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, 

-Adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştir

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre ise, öldürme kastının varlığı için;

– Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,

– Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

– Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,

– Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,

– Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir sebepten dolayı mı

son verdiği,

– Olay sonrası mağdura yönelik davranışları

Gibi sair hususlara birlikte bakılması gerekir. Failin kastının belirlenmesinde başvurulan ölçütlerden hepsinin, öldürme kastını ortaya koyacak şekilde aynı olayda gerçekleşme zorunluluğu yoktur.  Ölçütlerden mesela sadece birisinin gerçekleştiği durumda, failin kastının insan öldürmeye yönelik olduğu; buna karşılık ölçütlerden mesela çoğunun gerçekleştiği durumlarda failin kastının yaralamaya yönelik olduğu söyleyebilir. Ayrıca hakim bu şartlar ile ilgili karar verirken ” ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR ” ilkesini de gözetmelidir. Öldürmeye teşebbüs ettiğiyle ilgili bir şüphe söz konusuysa şüpheden sanık yararlanır ilkesini gözeterek kasten yaralama hükümlerini uygulamalıdır.

Örneğin taraflar arasında husumet olması ve birden fazla darbenin söz konusu olması ancak Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem  taşımadığı veya darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem  taşıması ancak fail tarafından  kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli  olmadığı durum da adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

Kasten Yaralama İle Adam Öldürmeye Teşebbüs Ayrımına İlişkin;

-Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilmelidir. Suçun unsurları bağlamında ve meşru müdafa ve haksız tahrik minvalinde dahi bu ilke geçerlidir.

-Suç tasnifinde ve detaylarda kuşkuya yer vermeyen bir kesinlik olması gerekir.

-Husumet, kin, öç alma, kan davası, planlama ve tasarlama, yara alınan vücut bölgeleri, olaydan sonraki tavır vb. detaylar önemlidir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki olası kastın söz konusu olduğu durumlarda adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

2)Suça teşebbüsten cezalandırılabilmesi için failin DOĞRUDAN DOĞRUYA İCRAYA BAŞLAMASI GEREKİR. Eğer icra hareketine başlamazsa suça teşebbüsten sorumlu olmamaktadır.

3) SUÇ ELDE OLMAYAN NEDENLERLE TAMAMLANAMAMALIDIR. Yani fail öldürme kastıyla hareket edecek suçun icrasına başlayacak ancak elde olmayan nedenlerle suçu tamamlayamayacaktır.

Kasten adam öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama ayrımıyla ilgili önemli olan bir diğer husus ise gönüllü vazgeçmenin söz konusu olduğu durumlarda kasten adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

BU KONUYA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI İSE ŞU ŞEKİLDEDİR;

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.06.2011 tarihli ve 2011/1-114 E., 2011/150 K. sayılı kararına göre, “Aralarında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma sebebiyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesi’nin süreklilik kazanmış uygulamalarıyla HAYATİ TEHLİKE YARATAN İSABETLERİN BİR ADETLE SINIRLI KALMASI gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan ‘in dubio pro reo’, yani ‘KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR’ kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, SUÇUN KUŞKUYA YER VERMEYEN BİR KESİNLİKLE İSPAT EDİLMESİNE BAĞLIDIR. GERÇEKLEŞME ŞEKLİ KUŞKULU VE TAM OLARAK AYDINLATILAMAMIŞ OLAYLAR VE İDDİALAR SANIĞIN ALEYHİNE YORUMLANARAK MAHKUMİYET HÜKMÜ KURULAMAZ. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan oLASI KANIYA DEĞİL, KESİN VE AÇIK BİR İSPATA DAYANMALIDIR. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, BÜYÜK VEYA KÜÇÜK BİR OLASILIĞA DEĞİL, HER TÜRLÜ KUŞKUDAN UZAK BİR KESİNLİĞE DAYANMALIDIR. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.’nin, mağdurlar D. ve T.’yi öldürme kastlarıyla hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemece kanıtların hatalı değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanıkların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 16.02.2010 tarihli ve 2009/209 E., 2010/29 K. sayılı kararına göre ise, “Olay öncesinde sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri, eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan SANIĞIN EYLEME KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ ve yaralanan maktulü kurtarmak için aktif çaba harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; SANIĞIN KASTININ, ÖLDÜRMEYE YÖNELİK OLMAYIP YARALAMAYA YÖNELİK OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMAKTADIR. Bu nedenle, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır”

Fail ile mağdur arasında önceye dayalı kan davası veya geçmişteki bir anlaşmazlığın bulunması gibi, önceye dayalı ve adam öldürmeyi gerektirecek bir husumet varsa, failin öldürme amacı ile hareket ettiği düşünülebilir. Ancak ortada bir kan davasının bulunması hali, her somut olayda bizatihi öldürme kastının varlığını ortaya koymaya yeterli olmayabilir. Taraflar arasında daha önce bir husumetin mevcut olmaması, failin mevcut adam öldürme kastını nasıl bertaraf etmeyecekse; sadece husumetin varlığı hali, failde öldürme kastının oluştuğuna dayanak sayılamayacak, net bir kanaate varabilmek için somut olaydaki diğer şartların varlığı aranacaktır.

Örneğin, bıçağın öldürmeye elverişli bir araç olduğu kuşkusuz olmakla birlikte, nereden elde edildiği hususunda üzerinde birtakım şüpheler bulunan bıçağı, kendisini veya bir başkasını korumak maksadı ile rastgele sallayan failin, öldürme kastı ile hareket ettiğini söylemek mümkün olmayacaktır. hatta eylem neticesinde mağdur, hayati tehlike geçirmiş olsa bile, sadece bu olgudan yola çıkılarak failin öldürme kastı ile hareket ettiğinin söylenemeyeceği açıktır; zira “hayati tehlike” kriteri, ancak diğer şartlar ve olayın oluşu ile birlikte değerlendirildiğinde, failin öldürme kastının ortaya çıkarılmasında önem kazanabilecektir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 21.04.2008 tarihli ve 2007/2234 E., 2008/3203 K. sayılı kararında da, “Yoldan geçerken birbirlerine omuz atma meselesi yüzünden çıkan kavgada sanığın rastgele salladığı bıçak darbelerinden birinin mağdur Hakan’ın sol bacak ön yüzde kasıktan 10 cm aşağısına isabet ederek damar harabiyeti sonucu yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaraladığı ve EYLEMİNİ KENDİ İRADESİ İLE SON VERDİĞİ olayda; ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve bu nedenle duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya işlevinin yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda raporu da alınarak sonucuna göre yaralama suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde eylemin öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesi” bozma nedeni olarak gösterilmiş, öldürmeyi gerektirecek ölçüde bir husumetin bulunmadığı, olayda bıçağı rastgele sallayan sanığın öldürme kastından söz edilemeyeceği belirtilmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 26.11.2012 tarihli ve 2009/8411 E., 2012/8682 K. sayılı kararına göre, “Oluşa ve dosya kapsamına göre; olay günü sinemadan çıkan sanığın, mağdurlar ile ters bakışma nedeniyle tartıştığı, tartışma sırasında sanığın, kavga ortamında rastgele savurduğu bıçakla mağdur G’yi biri toraksa nafiz olup, sağ meme başında, sol ön kolda, omuzda, sağ koltuk altında, sağ glutea bölgelerine toplam yedi kez vurarak pnömotoraksa ve yaşamsal tehlike geçirmesine sebebiyet verdiği, sanığın, eylemine devam etmeden olay yerinden kaçtığı olayda; SANIĞIN ENGEL HAL BULUNMAKSIZIN EYLEMİNE KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ, yaşamsal tehlikeye yol açan yaranın tek oluşu, diğer yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir oluşu, sanık ve mağdur arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, öldürme kastını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamış olması karşısında; sanığın yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü ile TCK m.86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 53 uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması”  bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi de 09.12.2011 tarihli, 2011/4961 E. ve 2011/7639 K. sayılı kararında; “Sanığın mağdur katılanı bıçak ile batın sol alt kadranda yaklaşık 1 cm. genişliğinde ve 10 cm derinliğinde, sol meme üst kısmında yüzeysel kesi oluşturacak şekilde, büyük damar ve iç organ lezyonuna ve yaşamsal tehlikeye yol açmaksızın, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaraladığı olayda; mağdur katılanın sol göğsünden yüzeysel kesi oluşacak şekilde yaralanmasının kavganın hareketli ortamında mazur görülebilir olması ve yara yerinin, özellikle öldürücü bölgenin hedef alındığını göstermemesi, sanık ile mağdur katılan arasında daha öncesine dayanan ve öldürmeye gerektiren bir husumetin bulunmaması, SANIĞIN EYLEMİNE ENGEL HAL OLMAKSIZIN SON VERMESİ VE YARALANMANIN MAĞDUR KATILANIN YAŞAMINI TEHLİKEYE SOKMAMASI KARŞISINDA, sanık hakkında silahla kasten yaralamak suçundan TCK m.86/1,3-e uyarınca hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması”  hususunu hukuka aykırı olarak nitelendirmiştir.

BİR DİĞER KONU İSE KASTEN YARALAMA SUÇUNDA HAKSIZ TAHRİK VE MEŞRU MÜDAFAA HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASIDIR.

HUKUKA UYGUNLUK HALLERİ

-Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi

-Amirin Hukuka Uygun Emrini Yerine Getirme

-Meşru Müdafaa

-Hakkın Kullanılması

-Mağdurun Rızası

Bu durumda işlenen fiiller suç değildir. Bu hallerde kişiye ceza verilmez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz, dava açılmış ise beraat kararı verilir. Bu nedenler objektiftir. Kişiye bağlı nedenler değildir. bu durumlarda bulunan bütün kimseler bu hükümler uyarınca değerlendirilir.

1-MEŞRU MÜDAFAA ;

Türk Ceza Kanununun 25. Maddesinde

 ” – (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. ” şeklinde tanımlanmıştır.

Yani meşru savunmanın uygulanması için  öncelikle bir saldırının olması, saldırının ise bir hakka yönelik ve haksız olması gerekir. Saldırının ise tekrarı muhakkak olmalıdır. Savunmanın saldırıyı yapan kişiye yönelik orantılı şekilde defetmek zorunluluğu vardır. Detaylı bir konudur

2- HAKSIZ TAHRİK ;

Haksız tahrik, failin mağdurdan kaynaklanan bir fiilin meydana getirdiği elem, üzüntü veya öfkenin etkisiyle kasten adam yaralama suçu işlemesidir. Zorunluluk içermeyen bir etki-tepki halidir.

Haksız tahrik altında kasten yaralama suçu işlenmesi halinde faile verilecek cezada, haksız tahrikin derecesine göre 1/4 oranı ile 3/4 oranı arasında bir indirim uygulanır. Haksız tahrikin derecesi, yani haksız tahrikin ağırlığı yapılacak indirimin oranını da belirler. Detaylı bir konudur

Çalışmamıza konu suç tipi; çok detaylı, kapsamlı ele alınması gereken ancak yüzlerce sayfa ile dahi tartışılması ve tamamlanması mümkün olmayan, doktrinde onlarca ciltlik kitapların mevcut olduğu ve daima tezlere konu spesifik bir suç tipidir. Mutlaka ve mutlaka uzman bir ceza avukatından ve ceza hukukunda uzman iyi bir hukuk bürosundan profesyonel hukuki destek alınmalıdır. Aksi takdirde çok ağır sonuçlar, hak kayıpları ve dahi adaletin tecelli edememesi gibi sonuçlarla karşılaşılabilmesi mümkündür. Kasten yaralama, adam öldürmeye teşebbüs gibi suçlarda uzman hukuk büromuz ile müvekkillerimize destek olmaktayız. 

Avukat Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir