Etiket: İstanbul Avukat

DOLANDIRICILIK SUÇUNDA HİLE

Dolandırıcılık Suçunda Hile

Hile, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s.891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.

Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır. Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453),“Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir” (Nur Centel/Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2.Bası, Cilt I. s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.

Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler gözönünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir. Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir” (Veli Özer Özbek/ Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. bası s.650), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Baskı, s.343), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir” (Nur Centel/ Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Bası, Cilt I. s.462)

Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

Son olarak eklemek isteriz ki hilenin daha çok icrai hareketle gerçekleştirildiğini söylemek de yanlış olmaz. Gerçekten de, karşımıza çıkan olaylara baktığımızda, dolandırıcılık suçunun daha çok icrai hareketlerle işlendiğini görüyoruz. Çünkü, mağdurun aldatılabilmesi için genellikle failin olaya etki edecek bir fiili gerekmektedir. Örnek olarak, failin sahte bir evrak göstermesi, mağduru uydurma bir hikâyeyle kandırması gösterilebilir. Bunun yanında, kanununun lafzı da icrai hareketin gerektiği yönünde bir izlenim vermektedir. Madde metnindeki “hileli hareket” unsuru buna sebep olmaktadır. Bununla birlikte, hilenin ihmali hareketle gerçekleştirilmesi de mümkündür. Genel görüş, ihmali hareketle de hilenin oluşacağı yönündedir. “Hile, icrai bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmali davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukukî ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir” şeklindeki madde gerekçesi de tereddüde yer bırakmayacak kadar açıktır. Ancak ihmali hareketle hile bakımından ayrıca şartlar ve cezalandırmaya yönelik doktrinde görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Ceza hukukunda, bu alanda uzmanlaşmış bir ceza avukatından profesyonel destek almanın önemi büyüktür. Zira haklıyken haksız duruma düşmek, mağdurken hak kaybına uğramak veya haksız bir durumdan kaynaklı olarak sanık sıfatına haiz olup haksız şekilde ceza almak işten bile değildir. Ceza hukuku, içinde yüzlerce teknik detay barındıran ve yoğun bilgi birikim ve tecrübe gerektiren bir alandır. Özellikle dolandırıcılık suçunun mağdurları sıklıkla şikayetlerinin ‘hukuki uyuşmazlık/alacak verecek meselesi/ticari mesele/tüketici uyuşmazlığı vb’ neticelerle takipsizlik kararı ile sonuçlandıgından yakınmaktadırlar, zira mağdurların şikayetlerini yaparken dahi en başından itibaren profesyonel bir hukuki destek almaları, haklarını geri kazanabilmeleri adına oldukça önemlidir. 

Avukat Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul

KASTEN YARALAMA – ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS

KASTEN YARALAMA ve ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS

Türk Ceza Kanunun Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar başlıklı 86. Maddesinde Kasten yaralama suçu düzenlenmiştir. Maddedeki tanıma göre ;

” Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.

Görüldüğü üzere Türk Ceza Kanunu  bir kişinin vücuduna acı verecek şekilde veya  sağlığını  algılama yeteneğini bozacak şekilde zarar verildiği hallerde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Kanun burada beden ruh sağlığı açısından kişileri korumak istemiştir. Hem beden hem de ruh sağlığının birlikte bozulması şartı aranmaz.

Ayrıca Türk Ceza Kanunu 86. Maddenin 2. Fıkrasında   ”Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur”  diyerek fiilin etkisinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda  da seçenek ceza düzenlemesine yer verildiği görülür. Hapis veya adli para cezası şeklinde seçenekli bir ceza öngörülmüştür. Ayrıca fiilin etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafifse suç şikayete tabi tutulmuştur. Şikayet süresi ise 6 aydır.  Basit tıbbi müdahale ile giderip giderilmeyeceğinin tespiti ise elbette alınacak olan adli rapor sonucunda belli olacaktır. Basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde olması durumda ise şikayet öngörülmemiş olup savcılık resen yani kendiliğinden takip edileceği için belli bir süre sınırı söz konusu değildir ve 8 yıl içinde şikayetçi olunabilecektir.

Basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olunduysa 1 yıldan 3 yıla kadar ceza verilecektir.

Ayrıca basit tıbbi müdahale dışındaki yaralama fiillerine ise seçenek ceza düzenlemesine yer verilmemiştir.

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Burada da kanun artırıma giderek suçun mağdurunu kanunda belirtilen kişiler olması halinde cezanın yarı oranda artırılacağını belirtmiştir. Suçun bu kişilere karşı işlenmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle yaralama fiilini işlemesini ve  suçun silahla işlenmesini şikayete tabi suç kategorisinden çıkarmış ve bunları cezayı arttırma nedeni olarak da düzenlemiştir. Burada artık suç şikayete bağlı olmayacaktır.

Bazı durumlarda ise oluşan netice sonucunda nitelikli yaralama söz konusu olabilir. Kanun koyucu tıbbi açıdan belirli neticeleri saymış ve bu neticelerin oluşması haline ise  failin asgari ceza sorumluluğunu belirlemiştir. 

Bu tıbbi netice sonucunda nitelikli yaralamalar kanunda şu şekilde belirlenmiştir ;

Madde 87- ”(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren

hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.(1)

Madde 87 ‘nin 2. Fıkrasında ise daha tehlikeli olgular sayılmış ve cezanın iki kat artırılacağı ile düzenlenmiştir. 87/2 deki neticelerin gerçekleşmiş olması durumunda cezanın alt sınırı 5 yıl veya 8 yıl olacak şekilde düzenlenmiştir.

2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.’

3. Fıkrada belirtilen kemik kırılması veya çıkık Adli tıptan alınacak rapor ile belli olacaktır.

(3) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/4 md.) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

4. Fıkrada ise sonuçta ölümün gerçekleşmesi durumu düzenlenmiş olup , 87. Maddenin 1. Fıkrasına giren hallerde 8 yıldan 12 yıla kadar , 87. Maddenin 3. Fıkrasına giren hallerde ise 12 yıldan 16 yıla kadar hapis cezası verileceği düzenlenmiştir.

4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. ”

Kanun koyucu yine kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi durumunu da düzenlemiş olup Türk Ceza Kanun da da bu şu şekilde düzenlenmiştir ; 

‘Madde 88- (1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.

Görüleceği üzere kişinin kasten yaralamayı ihmali davranışla işlemesi halinde yani ihmal neticesinde kasten yaralama suçu söz konusu ise verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilecektir ve kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulacaktır.

Kasten yaralama suçun da bir önemli diğer konu ise KASTEN YARALAMA İLE ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS AYRIMINA İLİŞKİNDİR ;

Mağdur üzerinde gerçekleşen neticenin yaralanma mı yoksa ölüm mü olacağı hususunda, failin hangi saikle hareket ettiğinin, yani, öldürme kastı ile mi, yoksa yaralama kastı ile mi eylemini işlediğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda Yargıtay içtihatları ile doktrinde yer alan görüşler yol gösterici nitelikte olup, bu hususla ilgili net bir ayırımda bulunmanın kolay olmadığını da değinmekte fayda görüyoruz.

İki durum arasında farkı ortaya koymak için öncelikle  5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Suça teşebbüs başlıklı  35. Maddesine bakılması gerekir buna göre ;

” (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklindedir.

Türk Ceza Kanununa göre kişinin bir suçu işlemek için öncelikle bir kastının bulunması gerekecektir. Sonra işlemeyi kastettiği suç için icraya başlaması gerekecek ancak elinde olmayan nedenlerden dolayı suçu tamamlayamayacaktır. Bu koşulların varlığı halinde suça teşebbüs oluşacaktır.

Kast ise ; Türk Ceza Kanunu’nun 21. Maddesinin 1. Fıkrasında ” Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Yani suç bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş olmalı ve ayrıca fail kastı işlemeye tasavvur ettiği suçu tamamlamak amacına yönelik olmalıdır. Ancak teşebbüs kastı olmaz.

1) FAİLİN HAREKETİ TEREDDÜTE YER VERMEYECEK ŞEKİLDE ÖLDÜRME NİYETİNDE GERÇEKLEŞMESİ GEREKİR.

Failin kastının öldürmeye yönelik mi yoksa kasten yaralamaya yönelik olduğunun belirlenmesi ise maddi vakıalarda kastın hangi suça yönelik  olduğuna dair Yargıtay, bu sorunun çözümü için birtakım kıstaslar ortaya koymuştur. Bunlar;

– Fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği,

– Failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, 

– Mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, 

– Hedef seçme imkanı olup olmadığı, 

-Olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, 

-Adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştir

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre ise, öldürme kastının varlığı için;

– Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,

– Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

– Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,

– Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,

– Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir sebepten dolayı mı

son verdiği,

– Olay sonrası mağdura yönelik davranışları

Gibi sair hususlara birlikte bakılması gerekir. Failin kastının belirlenmesinde başvurulan ölçütlerden hepsinin, öldürme kastını ortaya koyacak şekilde aynı olayda gerçekleşme zorunluluğu yoktur.  Ölçütlerden mesela sadece birisinin gerçekleştiği durumda, failin kastının insan öldürmeye yönelik olduğu; buna karşılık ölçütlerden mesela çoğunun gerçekleştiği durumlarda failin kastının yaralamaya yönelik olduğu söyleyebilir. Ayrıca hakim bu şartlar ile ilgili karar verirken ” ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR ” ilkesini de gözetmelidir. Öldürmeye teşebbüs ettiğiyle ilgili bir şüphe söz konusuysa şüpheden sanık yararlanır ilkesini gözeterek kasten yaralama hükümlerini uygulamalıdır.

Örneğin taraflar arasında husumet olması ve birden fazla darbenin söz konusu olması ancak Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem  taşımadığı veya darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem  taşıması ancak fail tarafından  kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli  olmadığı durum da adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

Kasten Yaralama İle Adam Öldürmeye Teşebbüs Ayrımına İlişkin;

-Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilmelidir. Suçun unsurları bağlamında ve meşru müdafa ve haksız tahrik minvalinde dahi bu ilke geçerlidir.

-Suç tasnifinde ve detaylarda kuşkuya yer vermeyen bir kesinlik olması gerekir.

-Husumet, kin, öç alma, kan davası, planlama ve tasarlama, yara alınan vücut bölgeleri, olaydan sonraki tavır vb. detaylar önemlidir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki olası kastın söz konusu olduğu durumlarda adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

2)Suça teşebbüsten cezalandırılabilmesi için failin DOĞRUDAN DOĞRUYA İCRAYA BAŞLAMASI GEREKİR. Eğer icra hareketine başlamazsa suça teşebbüsten sorumlu olmamaktadır.

3) SUÇ ELDE OLMAYAN NEDENLERLE TAMAMLANAMAMALIDIR. Yani fail öldürme kastıyla hareket edecek suçun icrasına başlayacak ancak elde olmayan nedenlerle suçu tamamlayamayacaktır.

Kasten adam öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama ayrımıyla ilgili önemli olan bir diğer husus ise gönüllü vazgeçmenin söz konusu olduğu durumlarda kasten adam öldürmeye teşebbüs hükümleri değil kasten yaralama hükümlerinin uygulanması gerekir.

BU KONUYA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI İSE ŞU ŞEKİLDEDİR;

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.06.2011 tarihli ve 2011/1-114 E., 2011/150 K. sayılı kararına göre, “Aralarında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma sebebiyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesi’nin süreklilik kazanmış uygulamalarıyla HAYATİ TEHLİKE YARATAN İSABETLERİN BİR ADETLE SINIRLI KALMASI gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır. Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan ‘in dubio pro reo’, yani ‘KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR’ kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, SUÇUN KUŞKUYA YER VERMEYEN BİR KESİNLİKLE İSPAT EDİLMESİNE BAĞLIDIR. GERÇEKLEŞME ŞEKLİ KUŞKULU VE TAM OLARAK AYDINLATILAMAMIŞ OLAYLAR VE İDDİALAR SANIĞIN ALEYHİNE YORUMLANARAK MAHKUMİYET HÜKMÜ KURULAMAZ. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan oLASI KANIYA DEĞİL, KESİN VE AÇIK BİR İSPATA DAYANMALIDIR. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkumiyet, BÜYÜK VEYA KÜÇÜK BİR OLASILIĞA DEĞİL, HER TÜRLÜ KUŞKUDAN UZAK BİR KESİNLİĞE DAYANMALIDIR. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.’nin, mağdurlar D. ve T.’yi öldürme kastlarıyla hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Yerel Mahkemece kanıtların hatalı değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanıkların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 16.02.2010 tarihli ve 2009/209 E., 2010/29 K. sayılı kararına göre ise, “Olay öncesinde sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri, eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan SANIĞIN EYLEME KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ ve yaralanan maktulü kurtarmak için aktif çaba harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; SANIĞIN KASTININ, ÖLDÜRMEYE YÖNELİK OLMAYIP YARALAMAYA YÖNELİK OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMAKTADIR. Bu nedenle, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır”

Fail ile mağdur arasında önceye dayalı kan davası veya geçmişteki bir anlaşmazlığın bulunması gibi, önceye dayalı ve adam öldürmeyi gerektirecek bir husumet varsa, failin öldürme amacı ile hareket ettiği düşünülebilir. Ancak ortada bir kan davasının bulunması hali, her somut olayda bizatihi öldürme kastının varlığını ortaya koymaya yeterli olmayabilir. Taraflar arasında daha önce bir husumetin mevcut olmaması, failin mevcut adam öldürme kastını nasıl bertaraf etmeyecekse; sadece husumetin varlığı hali, failde öldürme kastının oluştuğuna dayanak sayılamayacak, net bir kanaate varabilmek için somut olaydaki diğer şartların varlığı aranacaktır.

Örneğin, bıçağın öldürmeye elverişli bir araç olduğu kuşkusuz olmakla birlikte, nereden elde edildiği hususunda üzerinde birtakım şüpheler bulunan bıçağı, kendisini veya bir başkasını korumak maksadı ile rastgele sallayan failin, öldürme kastı ile hareket ettiğini söylemek mümkün olmayacaktır. hatta eylem neticesinde mağdur, hayati tehlike geçirmiş olsa bile, sadece bu olgudan yola çıkılarak failin öldürme kastı ile hareket ettiğinin söylenemeyeceği açıktır; zira “hayati tehlike” kriteri, ancak diğer şartlar ve olayın oluşu ile birlikte değerlendirildiğinde, failin öldürme kastının ortaya çıkarılmasında önem kazanabilecektir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 21.04.2008 tarihli ve 2007/2234 E., 2008/3203 K. sayılı kararında da, “Yoldan geçerken birbirlerine omuz atma meselesi yüzünden çıkan kavgada sanığın rastgele salladığı bıçak darbelerinden birinin mağdur Hakan’ın sol bacak ön yüzde kasıktan 10 cm aşağısına isabet ederek damar harabiyeti sonucu yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaraladığı ve EYLEMİNİ KENDİ İRADESİ İLE SON VERDİĞİ olayda; ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve bu nedenle duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya işlevinin yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda raporu da alınarak sonucuna göre yaralama suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde eylemin öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesi” bozma nedeni olarak gösterilmiş, öldürmeyi gerektirecek ölçüde bir husumetin bulunmadığı, olayda bıçağı rastgele sallayan sanığın öldürme kastından söz edilemeyeceği belirtilmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 26.11.2012 tarihli ve 2009/8411 E., 2012/8682 K. sayılı kararına göre, “Oluşa ve dosya kapsamına göre; olay günü sinemadan çıkan sanığın, mağdurlar ile ters bakışma nedeniyle tartıştığı, tartışma sırasında sanığın, kavga ortamında rastgele savurduğu bıçakla mağdur G’yi biri toraksa nafiz olup, sağ meme başında, sol ön kolda, omuzda, sağ koltuk altında, sağ glutea bölgelerine toplam yedi kez vurarak pnömotoraksa ve yaşamsal tehlike geçirmesine sebebiyet verdiği, sanığın, eylemine devam etmeden olay yerinden kaçtığı olayda; SANIĞIN ENGEL HAL BULUNMAKSIZIN EYLEMİNE KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ, yaşamsal tehlikeye yol açan yaranın tek oluşu, diğer yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir oluşu, sanık ve mağdur arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, öldürme kastını gösterir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamış olması karşısında; sanığın yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü ile TCK m.86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 53 uyarınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması”  bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi de 09.12.2011 tarihli, 2011/4961 E. ve 2011/7639 K. sayılı kararında; “Sanığın mağdur katılanı bıçak ile batın sol alt kadranda yaklaşık 1 cm. genişliğinde ve 10 cm derinliğinde, sol meme üst kısmında yüzeysel kesi oluşturacak şekilde, büyük damar ve iç organ lezyonuna ve yaşamsal tehlikeye yol açmaksızın, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaraladığı olayda; mağdur katılanın sol göğsünden yüzeysel kesi oluşacak şekilde yaralanmasının kavganın hareketli ortamında mazur görülebilir olması ve yara yerinin, özellikle öldürücü bölgenin hedef alındığını göstermemesi, sanık ile mağdur katılan arasında daha öncesine dayanan ve öldürmeye gerektiren bir husumetin bulunmaması, SANIĞIN EYLEMİNE ENGEL HAL OLMAKSIZIN SON VERMESİ VE YARALANMANIN MAĞDUR KATILANIN YAŞAMINI TEHLİKEYE SOKMAMASI KARŞISINDA, sanık hakkında silahla kasten yaralamak suçundan TCK m.86/1,3-e uyarınca hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması”  hususunu hukuka aykırı olarak nitelendirmiştir.

BİR DİĞER KONU İSE KASTEN YARALAMA SUÇUNDA HAKSIZ TAHRİK VE MEŞRU MÜDAFAA HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASIDIR.

HUKUKA UYGUNLUK HALLERİ

-Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi

-Amirin Hukuka Uygun Emrini Yerine Getirme

-Meşru Müdafaa

-Hakkın Kullanılması

-Mağdurun Rızası

Bu durumda işlenen fiiller suç değildir. Bu hallerde kişiye ceza verilmez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz, dava açılmış ise beraat kararı verilir. Bu nedenler objektiftir. Kişiye bağlı nedenler değildir. bu durumlarda bulunan bütün kimseler bu hükümler uyarınca değerlendirilir.

1-MEŞRU MÜDAFAA ;

Türk Ceza Kanununun 25. Maddesinde

 ” – (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. ” şeklinde tanımlanmıştır.

Yani meşru savunmanın uygulanması için  öncelikle bir saldırının olması, saldırının ise bir hakka yönelik ve haksız olması gerekir. Saldırının ise tekrarı muhakkak olmalıdır. Savunmanın saldırıyı yapan kişiye yönelik orantılı şekilde defetmek zorunluluğu vardır. Detaylı bir konudur

2- HAKSIZ TAHRİK ;

Haksız tahrik, failin mağdurdan kaynaklanan bir fiilin meydana getirdiği elem, üzüntü veya öfkenin etkisiyle kasten adam yaralama suçu işlemesidir. Zorunluluk içermeyen bir etki-tepki halidir.

Haksız tahrik altında kasten yaralama suçu işlenmesi halinde faile verilecek cezada, haksız tahrikin derecesine göre 1/4 oranı ile 3/4 oranı arasında bir indirim uygulanır. Haksız tahrikin derecesi, yani haksız tahrikin ağırlığı yapılacak indirimin oranını da belirler. Detaylı bir konudur

Çalışmamıza konu suç tipi; çok detaylı, kapsamlı ele alınması gereken ancak yüzlerce sayfa ile dahi tartışılması ve tamamlanması mümkün olmayan, doktrinde onlarca ciltlik kitapların mevcut olduğu ve daima tezlere konu spesifik bir suç tipidir. Mutlaka ve mutlaka uzman bir ceza avukatından ve ceza hukukunda uzman iyi bir hukuk bürosundan profesyonel hukuki destek alınmalıdır. Aksi takdirde çok ağır sonuçlar, hak kayıpları ve dahi adaletin tecelli edememesi gibi sonuçlarla karşılaşılabilmesi mümkündür. Kasten yaralama, adam öldürmeye teşebbüs gibi suçlarda uzman hukuk büromuz ile müvekkillerimize destek olmaktayız. 

Avukat Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul

KAMUDA/DEVLETTE/YARGIDA İŞ ÇÖZME VAADİYLE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

Kamu Görevlileriyle İlişkisinin Olduğundan, Onlar Nezdinde Hatırı Sayıldığından Bahisle ve Belli Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Aldatarak, Başkasından Menfaat Temin Etmek Suretiyle Dolandırıcılık Suçunun İşlenmesi

TCK m.158/2’de düzenlenen bu nitelikli halin oluşabilmesi için iki koşulun birlikte varlığı aranmaktadır. Bunlardan ilki, failin kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan ya da onlar nezdinde hatrının sayıldığından söz etmesi, diğer koşul ise; belirli bir işi gördüreceğini vadederek mağdurun ya da bir başka kişinin zararına olarak menfaat temin etmesidir. Örneğin;

Yargıtay 15.CD, 09.10.2019, E:2017/6326, K:2019/9647,

 “Sanığın, katılana eski TOKİ Başkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı …’ın yeğeni olduğunu, AK Partide çeşitli sosyal etkinliklerde, seçim çalışmalarında görev aldığını, Eskişehir, İstanbul, Ankara, Trabzon gibi illerde yerel ve milletvekili çalışmalarını organize ettiğini, siyasette ve kamuda çok çevresi olduğunu, bir çok işlerde danışmanlık yaptığını söylediği, katılanın da işyerini kapattığından ve Kütahya ili … ilçesinde Termal Turizm ruhsatlı bir arazide inşaat yapabilmek için kredi almayı düşündüğünden bu hususu sanığa söylediği, sanığın bu konuda Avrupa Birliği destekli krediler olduğunu ve bu kredilerden faydalanabileceğini, kendisinin de komisyon karşılığı kredinin çıkması konusunda halledeceğini söylediği, katılanın sanığa, sanığın çeşitli masraflar adı altında istediği, gerek bankamatik kartına para yatırmak suretiyle, gerekse sanığın bildirdiği hesap numaralarına para havalesi yapmak suretiyle toplam 25000 TL para verdiği, bu suretle sanığın üzerine atılı kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğu ve onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle belli bir işin görüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın savunması, katılan ve tanık beyanları, mesaj tutanakları, makbuzlar ile dosya kapsamından sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş,”

Dolandırıcılık suçunun daha ağır cezayı gerektiren bu nitelikli hali bağlı hareketli suç olarak ifade edilmektedir. Yargıtay dolandırıcılık suçunun bu nitelikli haline ilişkin birtakım kriterler belirlemiştir. Bu kriterler Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 13.03.2018 tarihli 2017/36446 E, 2018/1719 K. sayılı ilamında özetle şu şekilde belirtilmiştir.; “TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle, failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatrı sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK’nın 6. maddesinde tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı ….Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’ nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.”

Bu açıklamalar doğrultusunda bu nitelikli halin uygulanmasında failin soyut olarak kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğunu ya da onlar nezdinde hatırlı olduğunu söylemesinin yeterli olmadığını, belirli ya da belirlenebilir bir kamu görevlisinin varlığının gerektiğini ve yine suç konusunun resmi niteliği haiz bir iş olması gerektiğini ifade etmek gerekir. Örneğin;

Yargıtay 23.CD, 15.04.2015, E:2015/1622, K:2015/650

“Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hâkimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp mağdurun tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde, eylemi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır… Sosyal Güvenlik ve İnsan Kaynakları adlı işyerinin sahibi olan sanığın, işyerine gelen ve emekli olmak istediğini söyleyen katılana,… SSK Bölge Müdürü’nün arkadaşı olduğunu, kendisini emekli edeceğini, …’da görevli müdürleri yemeğe götürüp işi davasız halledeceğini söyleyip masraflar için ilk aşamada 1.500 TL parasını aldığı, daha sonra ise işinin bitmek üzere olduğu söyleyip 5.000 TL daha alarak hileli hareketlerle menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda, sanık, tanık ve katılan beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, eylemin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir”

Bu nitelikli halde mağdurun da özde iyi niyetli olmadığını belirtmek gerekir. Ancak mağdurun iyi niyetli olmaması, işini kısa sürede resmi engellerle karşılaşmadan, duruma göre haklı ya da haksız bir şekilde gördürmeye çalışmış olması failin hileli davranışları neticesinde aldanmadığı ya da özgür iradesinin sakatlanmadığı anlamına gelmemektedir. TCK m.255’te düzenlenen nüfuz ticareti suçu ile aralarında benzerlikleri olan TCK m.158/2’de düzenlenen bu nitelikli halin farklılıklarını da belirtmek gerekmektedir. Nüfuz ticareti suçunda tarafların haksız bir işin gördürülmesi konusunda karşılıklı anlaşmaları söz konusu iken, TCK m.158/2’de belli bir işin gördürüleceği vaadiyle mağdurun aldatılması söz konusudur. Nüfuz ticareti suçunda gördürülecek işin haksız olması şarttır. TCK m.158/2’de ise gördürülecek işin haksız olma şartı aranmamaktadır. Nüfuz ticareti suçunda menfaat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle temin edilirken, TCK m.158/2’de kamu görevlisi üzerinde hatırı sayıldığı iddiasıyla temin edilmektedir. Nüfuz ticareti suçunda yasal bir zeminde olmadıklarının bilincinde olan tarafların her ikisi de fail konumunda olup cezalandırılmakta iken, TCK m.158/2’de menfaati temin eden kişi mağdur konumundadır. Tezcan / Erdem / Önok, s.842.

Spesifik bir dolandırıcılık hali olan böyle bir olayla karşılaşan mağdurların mutlaka bir uzman ceza avukatından yardım alması, bir başka deyişle ceza hukukunda uzman bir hukuk bürosuyla çalışması gerekmektedir. Aksi takdirde suçun yanlış tasnif edilmesi, eksik iddianame hazırlanması ve hatta takipsizlik kararı ile karşılaşılması söz konusu olabilecek, sanık tarafından yargı baskısı ile zararın giderilmesi ihtimali ise ortadan kalkmış olacaktır.

Avukat Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul

YAĞMA(GASP) SUÇU

Yağma Suçu | TCK m.148 (Gasp)

Yağma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 148 – 150’inci maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Yağmanın uygulamadaki bir diğer ismi ise gasptır. Yağma (gasp) suçu; zilyetliği bir başkasına ait olan taşınır (menkul) bir malın cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alıkonması sonucunda oluşur. İşbu suç, mağdurun malvarlığına yönelik icra edilen haksız bir fiildir ve Türk Ceza Kanunu’nca hapis cezası yaptırımına bağlanmıştır. İçeriğimizde, yağma suçuna ilişkin merak konusu hususlar izah edilmiş olup dikkatle okunması tavsiye olunur.

Yağma Suçu Nedir?

Yağma (gasp) suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 148. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.

(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.

Yağma Suçunun Unsurları ve Şartları

Herhangi bir gerçek kişi, yağma (gasp) suçunun faili olabilir. Yine herkes işbu suçun mağduru olabilir. Suçun hukuki konusunu ise bir başkasına ait olan menkul (taşınır) bir mal oluşturmaktadır. Yağma (gasp) suçunun fiil unsuru ise suçun seçimlik hareketli bir suç olması nedeniyle cebir veya tehdittir. Tehdit veya cebir kullanmak suretiyle bir başkasına taşınır malın alınması, bu suçun hareket unsurunu oluşturur. Yağma (gasp) suçunun şartları ise şunlardır:

  • Başkasına ait olan malın yarar sağlama kastıyla alınması,
  • Yukarıdaki husus yapılırken cebre veya tehdide başvurulması.

Yağma Suçu Cezası

Yağma (gasp) suçunun cezasını; temel hali yani basit şekli için öngörülen ceza ve nitelikli hali için öngörülen ceza olmak üzere iki başlıkta inceleyelim.

Yağma Suçu Temel Hali (Basit Şekli) Cezası

Suçu, Kanun’un 148. maddesinde düzenlenen şekliyle işleyen kişi hakkında 6 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına hükmedilir.

Yağma Suçu Nitelikli Hali Cezası

Gasp suçunun nitelikli halleri ve suçun nitelikli hal dahilinde işlenmesi durumunda öngörülen ceza Kanun’un 149. maddesinde düzenlenmiştir. Nitelikli haller için öngörülen cezayı izah etmeden önce, suçun nitelikli unsurlarını sıralayalım: suçun;

  • Silah kullanılarak,
  • Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
  • Birden çok kişi tarafında beraber,
  • Yol kesmek suretiyle veya konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
  • Bedensel veya ruhsal açıdan kendisini müdafaa edemeyecek halde bulunan bir kimseye karşı,
  • Mevcut olan veya var kabul edilen suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten faydalanmak suretiyle,
  • Suç örgütüne menfaat temin etmek amacıyla,
  • Gece vaktinde,

İşlenmesi durumunda, fail hakkında 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına hükmedilir.

Yağma Suçu İndirim Halleri

Yağma (gasp) suçunun failine hükmedilecek cezada indirime gidilmesini gerektiren durumlar Kanun’un 150’inci maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre, suçun konusunu oluşturan malın değerinin az olması halinde, faile hükmedilecek cezada üçte birden yarıya kadar indirime gidilebilir. Bir diğer indirim hali ise suçun, hukuki bir ilişkiye dayanan alacağın tahsil edilmesi gayesiyle işlenmesidir.

Yağma Suçunda Adli Para Cezasına Çevirme, HAGB ve Erteleme

Gasp suçu nedeniyle sanık hakkında hükmedilecek hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir. İşbu suç hakkında erteleme hükümlerine başvurmak da mümkün değildir. Son olarak, yağma (gasp) suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) müessesesine başvurmanın da mümkün olmayacağını belirtelim.

Yağma Suçu Zamanaşımı ve Şikayet Süresi, Etkin Pişmanlık ve Görevli Mahkeme

Yağma (gasp) suçu ve suçun nitelikli halleri için öngörülen dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği an itibariyle 15 yıldır. Suçun işlendiği tarihi takiben 15 yıllık dava zamanaşımı süresi içinde soruşturulması ya da suç hakkında dava açılması gerekir. Bahse konu suç ve suçun nitelikli hallerinin takibi şikayete bağlı değildir; bu nedenle, suça ilişkin re ‘sen takip söz konusudur. Gasp suçu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/1’inci maddesinde düzenlenen suçlardan biri değildir. Bu nedenle, uzlaştırma prosedürü uygulanmaz.

İşbu suç hakkında yargılama faaliyeti ağır ceza mahkemesi marifetiyle icra edilir. Suçun faili çocuksa çocuk ağır ceza mahkemesi görevlidir. Yağma (gasp) suçu, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama alanı bulabileceği suçlardandır. Fail, suç sebebiyle mağdurun gördüğü zararı kısmen ya da tamamen giderdiği veya suçu birlikte işlediği kişilerin kimliklerini yetkili mercilere ifade ettiği takdirde, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilir ve cezasında indirime gidilebilir. Buna göre, fail;

  • Suç hakkında kovuşturma başlatılmadan önce etkin pişmanlık gösterir ve mağdurun zararını aynen geri verir ya da tazmin etmek suretiyle tamamen giderirse hükmedilecek cezanın yarısına kadar,
  • Suç hakkında kovuşturma başlatılmasına karşın hüküm verilmeden önce etkin pişmanlık gösterirse hükmedilecek cezanın üçte birine kadar indirim uygulanır.

Yağma Suçuyla İlgili Bazı Yargıtay Kararları

  • Eşinin Bileziklerini Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağın Tahsili Amacıyla Yağmalama

Evli olan sanık ile mağdure arasında sanığın işini değiştirmek istemesi üzerine tartışma yaşandığı, 03.10.2015 tarihinde sanığın …’a dönme kararı alarak otobüs terminaline gittiği, buradan mağdureyi arayarak kendisi ile …’a dönüp dönmeyeceğini sorduğu, aldığı olumsuz yanıt üzerine mağdurenin kaldığı kayınvalidesinin evine giderek birkaç ay önce borçlanarak aldığı iki adet altın bileziği, borçlarını ödemek üzere mağdureden geri istediği, bu sırada mağdurenin kolunu sıktığı, mağdurenin “Bilezikleri alman için kolumu kesmen gerekir!” demesi üzerine de bıçak almak için mutfağa yöneldiği, sanığın hareketlerinden korkan mağdurenin kolundaki bileziklerini çıkartarak sanığa verdiği, daha sonra sanığın mağdurenin yüzüne yumrukla vurduğu olayda; suça konu bileziklerin evlilik birliği içerisinde sanık tarafından borçla alınarak mağdureye verildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde de belirttiği üzere bu bileziklerin yatırım amacıyla alındığı, daha sonra sanığın borçları ödemek için bilezikleri geri istemesine rağmen mağdurenin iade etmediği hususları göz önünde bulundurulduğunda, suça konu bilezikler üzerinde sanık ile mağdure arasında alacak hakkı doğuran bir hukuksal ilişkinin bulunduğu ve bu hâliyle sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin 1. fıkrasının uygulanması gerektiği kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu – K.2021/395).

  • Yağma Suçunda Tanık Olmaması ve Mağdur Beyanının Delil Değeri

“Yağma” suçu yönünden ise, somut olayda bizzat yağma anını gören tanık bulunmamaktadır. Suçun konusu, katılan/ mağdurenin çantasından ve komidin çekmecesinden alındığı iddia edilen toplam 280.-TL paradır. Sadece fiziki paranın yağmalanması olaylarında olay anına ilişkin olarak, yağmalanan haksız kredi kartının kullanımı ve banka ATM’lerinden sahibi yerine para çekme gibi durumlarda olduğu gibi başkaca herhangi bir maddi delil de sözkonusu olamamaktadır. Yağma olayları genelde tanığı bulunmaksızın meydana gelmekte, bu nedenle mağdur beyanı ve teşhisi önem kazanmaktadır. Olayımızda da yağma anının tanığı bulunmadığı için, sanığın suç teşkil eden haksız fiilinin belirlenmesinde ve hukuki nitelendirilmesinde olayın aynı zamanda tek tanığı olan mağdurun anlatımı öne çıkmaktadır. Kaldı ki, bütün diğer delillerle, katılan/mağdurenin iddiaları birebir doğrulanmış, beyanlarının oluşa uygun bulunduğu anlaşılmış bulunmaktadır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar : 2016/4925).

  • Yağma Suçunda Malın Satılması Halinde Etkin Pişmanlık

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 günlü, 2012/6-1232 Esas ve 2013/106 sayılı kararı ışığında, sanıkların mağdurdan yağmalamak suretiyle elde ettikleri cep telefonunu sattıkları …‘ün adresini göstermeleri sonucunda kolluk görevlilerinin telefonu temin edip, mağdura iade ettiklerinin anlaşılması karşısında; yağmalanan malın üçüncü kişiye satılması halinde, failin, bizzat pişmanlık göstererek, mağdurun zararını tazmin etmesi yanında satın alan iyi niyetli ise, satın alanın zararını da gidermesi; kötü niyetli ise, satın alandan elde ettiği para veya sağladığı menfaati kazanç müsaderesine konu edilmek üzere soruşturma makamlarına teslim etmesi gerektiğinden; öncelikle sanıklardan telefonu satın alan iyi niyetli üçüncü kişinin zararının giderilip giderilmediği araştırılıp, sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdiri gerektiği düşünülmeden, eksik inceleme ile yetinilip, TCK’nin 168/3. maddesinin uygulama koşullarının karar yerinde tartışmasız bırakılması, bozma nedenidir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi -Karar : 2019/3305).

  • Yağma Suçunda Yaralamanın Derecesi

Yağma suçunun işlenmesi sırasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmemesi halinde, ayrıca kasten yaralama suçundan hüküm kurulamayacağı; olay sırasında hayati tehlike geçirmeyecek, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanan katılana yönelik kasten yaralama eyleminin, yağma suçunun unsuru niteliğinde olduğu gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca kasten yaralama suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 6. CD -Karar : 2020/876).

  • Yağma Suçunda Sanığın Takip Edilmesi

Sanığın, müştekiye omuz atıp sendeleyen müştekinin omzunda asılı duran çantayı alıp kaçtığı sırada peşine düşen tanıklar tarafından yakalanacağını anlayarak çantayı yere attığı olayda, sanığın çantayı almasıyla eylemin tamamlandığı gözetilmeden teşebbüsten hüküm kurularak eksik ceza tayin edilmesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar: 2018/248).

  • Evlilik İçinde Eşe Karşı İşlenen Yağma Suçu

TMK’nun 220/1. maddesi uyarınca eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyaları kişisel mal olarak sayılmıştır. Burada ifade edilen genellikle eşlerin günlük hayattaki ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan eşyalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Eşlerin giyim eşyaları, takıları, hobi eşyaları, cep telefonu, makyaj malzemeleri, bakım eşyaları gibi eşyalar bu kapsamda sayılabilir. Eşlerden birine ait takılar; kişisel kullanıma özgüyse, değeri ne kadar yüksek olursa olsun kanun gereği kişisel mal sayılacaktır. Kişisel malın yalnızca malik olan eş tarafından kullanılması da gerekmektedir. Kadın eşe takılan takılar ise, kural olarak bağışlama niteliği taşıdıkları için kadının kişisel malı sayılmaktadır. Nitekim Yargıtayın yerleşmiş içtihadı bu doğrultudadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirdirildiğinde;

Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istediği, katılanın vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla aldığı olayda; fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu nedenle “edinilmiş mallara katılma rejimine” dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, sanığın da aşamalarda zorla aldığı altınların ortak mülkiyetinden söz etmediği, sanık ile katılan arasında başkaca alacak ve borç ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında TCK’nun 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir (YCGK-Karar : 2018/122).

  • Sevgilisinin Telefonunu Faydalanma Amacı Olmadan Kullanmak Yağma Değildir

765 Sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.

Ceza Genel Kurulunun 05.07.2013 gün ve 1548-346 sayılı, 25.02.2014 gün ve 678-98 sayılı, 20.05.2014 gün ve 617-271 ve 18.11.2014 gün ve 810-501 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın olay tarihinde, iki yıldır birlikte olduğu mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip yanında bulunan silahı mağdureye doğrultarak tehdit ettiği, silahın kabzasıyla mağdureye vurduğu, mağdurenin elinde bulunan telefonu arama kayıtlarına bakmak amacıyla zorla aldıktan yaklaşık 20 gün sonra iade ettiği olayda, olay yerine gelen sanığın mağdureye “evde kim var orospu” demesi, telefonu arama kayıtlarına bakmak için alması, kullanmadan mağdureye iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi olan ve yaklaşık bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – 2016/33 Karar).

  • Yol Kesmek Suretiyle Yağma Suçu Nasıl İşlenir?

Sanık …’ın, motorsiklet ile hareket halinde olan mağdurların yol üzerinde geçişini engelleyecek şekilde önceden engeller koyup ve/veya tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde herhangi bir hareketinin bulunmadığı olayda “yol kesmek”ten söz edilemeyeceği gözetilmeden; sanık hakkında TCK.nın 149/1. maddesinin (a) ve (h) bentlerinin yanı sıra uygulama koşulları olmayan (d) bendine (yol kesme suretiyle yağma suçu) de yer verilerek temel ceza tayini hukuka aykırı olup bozma nedenidir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar : 2018/1294).

  • Konut Dokunulmazlığının İhlal Edilmesi Suretiyle Nitelikli Yağma Suçu

Fail konuta girerek nitelikli yağma suçu işlemiş ve mağduru da öldürmüştür. Faile hem nitelikli yağma suçundan hem de konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ceza verilmiştir. Konut dokunulmazlığını ihlal suçu gasp suçunun nitelikli halinin unsurudur. Bu nedenle faile yalnızca nitelikli gasp suçundan ceza verilmesi gerekir, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan fail ayrıca cezalandırılamaz (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar No: 2015/1738).

  • Kendisine Ait Hacizli Aracı Tehdit Ederek Almak

Faile ait araç, vergi borcu nedeniyle haczedilmiş ve trafik ekiplerince yakalanarak otoparka teslim edilmiştir. Fail kendisine ait aracın yedek anahtarıyla aracı çalıştırmış, “ne olursa olsun kapıyı kırıp çıkacağım” diyerek otopark görevlisi mağdurun kapıyı açmasını sağlamıştır. Bu durumda TCK 290/2 maddesi yollamasıyla 149/1-d gereği failin nitelikli yağma suçu hükümleriyle cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2015/38014).

  • Başkasının Alacağını Tahsil Amacıyla Nitelik Yağma Suçu

Başkasına ait alacağın tahsili amacıyla yağma suçu işlenmesi halinde TCK 150/1 hükümleri uygulanamaz. TCK 150/1 maddesi hükümlerinin uygulanabilmesi kişinin kendi alacağını tahsil amacıyla hareket etmesi gerekir. Başkasının alacağını tahsil etmek için cebir ve tehdit kullanan kişi gasp suçu hükümleri gereği cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2015/1055).

  • Kendi Alacağını Tahsil Amacıyla Zorla Senet İmzalattırma

Sanığın mağdurdan alacağı mevcuttur. Sanık, mağduru zorla kendi evine sokarak zorla senet imzalatmıştır. Sanığın mağdura zorla imzalattırdığı senetteki miktar, alacaklı olduğu gerçek alacak miktarından fazladır. Kendi alacağından daha fazla miktarda senet imzalattıran mağdur hakkında yağma suçu ve kişi hürriyetinin kısıtlanması hükümleri uygulanmalıdır, TCK 150/1 maddesinin kendi alacağını tahsil amacıyla gasp suçu hükümleri bu olayda uygulanamaz (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2014/14108).

  • Basit Yaralama Gasp Suçunun Unsurudur

Yağma suçu esnasından basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralanma meydana gelmiştir. Basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek yaralanma gasp suçunun unsurudur. Bu nedenle fail sadece nitelikli gasp suçundan cezalandırılmalıdır, failin yaralama suçu nedeniyle ayrıca cezalandırılması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2014/14071).

  • Nitelikli Gasp Suçunun Farklı Zaman Dilimlerinde Devam Etmesi

Mağdurun eşyaları, bir miktar parası sanıklar tarafından alınmış, ayrıca toplam 2000 TL daha ödememesi halinde ellerinde mağdura ait cinsel içerikli görüntülerin de internet ortamında yayınlanacağı tehdidinde bulunulmuştur. Bu olaydan sonra mağdurdan talep edilen 2000 TL’nin ödenmesi için mağdur ve ailesiyle irtibata geçen sanıklar tehdite devam etmiştir. Mağdur şikayetçi olmuş ve sanıklar ilk olaydan 21 gün sonra yakalanmıştır. Bu olayda iki farklı zaman diliminde iki yağma suçu işlendiği yönündeki görüş kabul edilemez. Sanıkların fiilleri aynı nitelikli gasp suçunun parçası olan tek fiil olarak kabul edilerek, sadece bir gasp suçundan ceza verilmesi gerekir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar No: 2014/271).

  • Senet Yağması Suçunda Etkin Pişmanlık

Sanığın mağdurdan aldığı senetler, mağdurun beyanı üzerine sanık tarafından olay anında polise teslim edilmiştir. Fakat sanığın olay anında zaten kaçma imkanı yoktur, polis basit bir üst aramasıyla senetlere ulaşabilecek durumdadır. Mağdurun soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçmesi halinin de etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması açısından bir önemi yoktur. Bu nedenle, yağma suçu nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerini de düzenleyen TCK 168 maddesi bu olayda uygulanamaz (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar No: 2014/258).

  • Motosikletle Çantayı Çekmek Suretiyle Yağma Suçu

Sanık ve yakalanamayan suç ortağı, motosikletle mağdur kadına yaklaşarak çantasını çekmiş, mağdur direndiğinde zarar göreceğini anladığından çantayı bırakmıştır. Bu olayda hırsızlık suçu hükümleri değil, TCK 149/1-c maddesi gereği nitelikli yağma suçu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2013/23509).

  • Yağma Suçunda Malın Değerinin Azlığı Nedeniyle Ceza İndirimi

Sanık mağdurdan 5 TL istemiş, mağdurun cebinden çok para çıkarması üzerine, sanığın “20 TL ver, benzin alacağımm, ancak yeter” demesi, mağdurun itirazı üzerine sanığın bıçak çıkartıp “seni keserim” şeklinde beyanı nedeniyle mağdurun 20 TL’yi vermek zorunda kaldığı olayda, yağma suçunda uygulanabilecek TCK 150/2 maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı mahkemece araştırılmalıdır. Çünkü sanık daha çoğunu alma imkanı varken daha azını almışsa cezası 1/3’ten 1/2’ye kadar ceza indirimi uygulanacaktır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2013/8874).

  • Polisin Seri Nosunu Aldığı Parayı Alan Sanık Yağmaya Teşebbüs Suçu İşler

Müşteki, para vermesi için tehdit edilmesi üzerine polise başvurmuş, polis tarafından hazırlanan seri nosu alınmış paralar müştekiye verilmiş, müşteki tarafından paraları teslim etmek üzere sanık çağrılmış, tehditle istediği para kendisine verildiği sırada sanık polis tarafından yakalanmıştır. Somut olayda yağma suçu tamamlanmadığı gibi tamamalanma ihtimali de yoktur. Bu nedenle failin yağma suçuna teşebbüsten cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2013/1320).

  • Malın Değerinin Azlığı ve Ceza İndirimi

Müştekinin işyerine girerek tehditle 4 bira ve 1 sigara alan sanıklar, daha fazlasını alma imkanları olduğu halde almamışlardır. Bu halde yağma suçunda malın değerinin azlığı nedeniyle ceza indirimini düzenleyen TCK 150. maddesi uygulanmalıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar No: 2011/7086).

  • Para Miktarı Nedeniyle Yağma Suçunda Malın Değerinin Azlığı ve Ceza İndirimi

Sanıkların işyerine geldiklerinde yakınandan 10.-TL para istedikleri, önce olumsuz yaklaşan yakınanın baskı sonucu parayı vermeyi kabul ettiği, ancak sanıkların bu kez isteklerini sigara olarak değiştirdikleri ve yakınanın bunu da kabul edip karşı tarafta bulunan marketten bir paket sigara satın alarak sanıklara teslim ettiği ve bunun üzerine sanıkların işyerinden ayrıldıkları olayda, sanıkların suç kastını ve iradesini sadece değer olarak az olan miktarda paraya özgüleyerek eylemlerine başladıkları ve yerine istedikleri sigaranın da değerinin benzer olduğu, buna göre istedikleri ile elde ettikleri arasında oransızlık olmadığı ve alınan sigaranında değer olarak az olduğunun anlaşılması karşısında; sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesi ile cezalarından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6.Ceza Dairesi – Karar:2017/59).

  • Kısmi İade Nedeniyle Ceza İndirimi Şartları

Sanıkların bıçak tehdidiyle katılanın cep telefonu ve cüzdanını aldıkları, cüzdanı kontrol edip içinde para olmadığını anlayınca da cüzdanı katılana iade ettikleri, suça konu cep telefonunun ise olayın hemen akabinde yakalanan sanık C.. Y.. (M..)’nın üst aramasında ele geçirildiği, bu durumun ise cüzdanın geri verme ile kısmi iadeyi oluşturduğunun anlaşılması karşısında; katılana kısmi iadeye rıza gösterip göstermediği sorularak, sonucuna göre sanıklar hakkında 5237 sayılı yasanın 168. maddesiyle uygulama yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmesi gerekirken, etkin pişmanlık konusunda yazılı şekilde uygulama yapılması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6.Ceza Dairesi-Karar: 2015/45377).

  • Silahla Tehdit Suçu ve Yağma Suçu

Sanık hakkında, mağdurlara yönelik silahla tehdit suçundan dolayı kurulan hükmün incelenmesinde;

Sanığın; 07.10.2013 günü annesi olan mağdurdan para istediği, ancak mağdurun parasının olmadığını söylediği, sanığın bunun üzerine soruşturma evresinde ele geçerilemeyen silahını mağdurun başına doğrultarak yanlarında bulunan kızkardeşi mağduru da katarak “bir gün bunu kafanızda patlatacağım” dediği, sanığın 10.02.2013 günü aynı kast altında mağdurdan bir kez daha para istediği, mağdurun parasının olmadığını söylemesi üzerine kardeşi olan mağdura “git komşulardan para iste” dediği, mağdurun karşı çıkması üzerine mağdurları basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde yaralayıp mutfaktan aldığı bıçağı onlara doğru yönelttiği, mağdurların kendilerini evin yatak odasına kilitleyerek sanıktan kurtuldukları olayda sanığın zaman içinde süregelen bu eylemleri her biri bütün halinde tek yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu düşünülmeden ayrıca silahlı tehdit suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar: 2017/229).

  • Cüzdanın Cepten Çekilmesi, Kasten Yaralama ve Yağma Suçu

Katılan’ın aşamalardaki ifadelerinde, olay günü tramvayla kapıya yaslanmış vaziyette seyahat ettiğini, 15 dakika boyunca cüzdanının bulunduğu pantolonunun sağ arka cebinde bir hareketlilik hissettiğini, kalabalıktandır diye ilk başta aldırış etmediğini ancak cüzdanı tamamen cebinden çıkarılınca arkasını dönüp baktığını ve cüzdanı elinde bulunan şahsın elini tuttuğunu, cüzdanını almak için çektiğini, ancak şahsın direterek burnuna kafa atıp saldırdığını, başını koltuk altına alarak sıktığını, tramway durağında görevli sivil polislerin müdahale ettiğini, kargaşa esnasında şahsın cüzdanını yere attığını, polislerin yerdeki cüzdanını aldıklarını ifade etmesi ve olay tutanağında da sanığın yakalanma esnasında elindeki cüzdanı yere attığının görüldüğünün belirtilmesi karşısında sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmelidir (Yargıtay 13. Ceza Dairesi – Karar : 2017/8088).

  • Yağma Suçu Sırasında Hakaret Suçu İşlenmesi

Olay gecesi katılana ait işyerine gelen sanığın, katılana yönelik “bana 200 TL vereceksin, vermezsen seni öldürürüm, bacını sinkaf ederim, çocuğunu yaşatmam, senin yüzünden hapse girdim, yine girerim, bu sefer seni kimse kurtaramaz” şeklindeki sözlerinin, bir bütün halinde yağma suçunun unsuru olan tehdit kapsamında kaldığı gözetilmeyerek, ayrıca hakaret suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar: 2012/415).

  • Hırsızlık Suçunun Silahla Yağma Suçuna Dönüşmesi

Gündüzleyin müşteri olarak girdiği yakınanın işyerinden, suça konu telefonu alıp sokağa kaçan sanığın, kesintisiz takip sonucu kendisini yakalayan tanığı silahla tehdit edip kaçması şeklindeki eyleminin, işyerinde hırsızlıkla başlayıp sokakta yağmaya dönüştüğünün anlaşılması karşısında; eyleminin 5237 Sayılı T.C.K.nın 149. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendine (silahla yağma suçu) uyduğu gözetilmeden koşulları oluşmayan ( d ) bendine de uyduğu kabul edilip temel cezanın alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle belirlenip yazılı biçimde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar: 2011/6426).

  • Yağma Suçunun Unsuru Olan Yaralanma

Sanığın katılanı yağma suçu esnasında “Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmayacak ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek” derecede yaraladığının Sincan Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 20.6.2013 tarihli rapor içeriğinden anlaşılması karşısında; somut olaydaki yaralanmanın 5237 Sayılı TCY’nın uyarınca yağma suçunun öğesi olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde kasten yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar: 2014/14071).

  • Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla Yağma Suçu

Sanık …‘in olay tarihinde katılan …‘nın telefonuna “lan bozuk delikanlı, yarın görüşürüz oğlum herkes cezasını çekecek, yarın da var yarın da, … aç telefonu, açsana bozuk delikanlı” diyerek tehdit içerikli mesaj gönderdiği,

katılanın mesajları gönderen kişiyi tespit etmek için gelen numaradan aradığında da sanığın katılana “Nuray’a bilezik alıp, para vereceksin, yoksa seni öldürürüm…” şeklinde tehdit ettiği,

sanık …‘ın alınan savunmasında arkadaşı Nuray Tuncer’in katılana borç olarak verdiği bilezikleri istemek için aradığını, tehdit etmediğini ifade ettiği, tanık olarak dinlenen Nuray Tuncer’in de ifadesinde katılana, arkadaş oldukları dönemde 5.000.-TL değerinde iki adet bilezik verdiğini, bu bileziklerini alması için sanıktan ricada bulunduğunu, tehdit olmadığını beyan etmesi karşısında;

öncelikle taraflar arasında bilezik alışverişi olup olmadığı katılana sorularak tespit edillmesi ve sonucuna göre, 5237 sayılı Yasanın 150/1. maddesindeki suçu (hukuki ilişkiye dayalı alacağı tahsil amacıyla yağma suçu) oluşturup oluşturmadığı tartışılmak suretiyle, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6.Ceza Dairesi – Karar : 2018/1214).

  • Bıçakla Yaralama Neticesinde Nitelikli Yağma Suçu

5237 Sayılı TCK’nun 148. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.

Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 Sayılı TCK’nın 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.

Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.

765 sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Sanığın suç işlemesine sebep olan saik yerine failin dış dünyaya yansıyan eylemine göre hangi suçun oluşacağı tayin ve taktir olunur. Bu da dosyaya yansıyan delillerle mümkün olacağı bir gerçektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelirsek;

Sanıkla geçmişte yaşadığı ilişkisinin bozulması ile olay zamanı ayrı yaşayan yakınanın, geceleyin saat 20: 30 civarında aracıyla seyir halinde iken kırmızı ışıkta durduğu sırada, sanığın aracın ön sağ kapısını açıp bindiği, yakınanın araçtan inmesini söylemesine rağmen sanığın bunu kabul etmeyip yakınanla tartışma başladığı, bu tartışma esnasında sanığın üstünde taşıdığı maket bıçağı ile yakınanın yüzünü basit tıbbi müdahale ile giderilemez ve yüzde sabit ize sebep olacak şekilde yaralayıp yakınanın elindeki cep telefonunu da alarak araçtan inerek uzaklaştığı olayda;

Sanık da farklı bir nedenle, öfke patlaması olarak başlayan sonrasında değişen ve yenilenen bir kast altında, mağdurun ekonomik değer taşıyan malını alıp ayrılması, mağdurun yasal şikayeti üzerine emniyet güçlerinin aramasıyla suça konu telefonu güvenlik güçlerine teslim ve gelişerek değişen kastının yağma suçunu oluşturduğu düşünülmeden suçun kanunda yer alan unsurlarına yanlış anlam yüklenerek, haksız fiilinin hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde nitelikli yağma suçu nedeniyle beraat hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Karar : 2018/1106).

Yağma suçu oldukça ağır bir suç olup, yağma suçundan yargılanan kimselerin mutlaka ceza hukuku alanında yetkin iyi bir ceza avukatı ile çalışmaları gerekmektedir. Aksi taktirde kişinin uzun yıllar özgürlüğünü kaybetmesi söz konusu olacaktır. 

KAYNAK : Av. Burak Temizer- Burak Temizer Hukuk Bürosu- Nişantaşı Şişli İstanbul

Suçtan Gelirlerinin/Değerlerini Aklama Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 282 nci maddesinde düzenlenen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun birinci ve ikinci fıkrası şu şekildedir:

(1) “Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”

(2) “Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Yukarıdaki tanıma göre suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluşumu için, ceza alt sınırı 6 ay ve üzeri bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin bulunması ön şarttır. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri ise aklama suçunun konusunu oluşturmaktadır. Bu malvarlığı değerinin şüpheden öte objektif delillerle suçtan kaynaklandığının ispat edilmesi yani suçla gelir arasındailliyet bağı kurulması da aklama suçunun varlığı için gerekmektedir. Bu ispat edildikten sonra malvarlığının aklama fiillerine tabi tutulup tutulmadığı araştırılacaktır. TCK’nın 282/1 inci maddesine göre suçun maddi unsuru; seçimlik hareketler olarak bu malvarlığının yurt dışına çıkarılması ya da çeşitli işlemlere tabi tutulmasıdır. Yurt dışına çıkarmada özel kast aranmamaktadır. Yani malvarlığının suçtan kaynaklandığını bilmek ve yurt dışına çıkarılmasını istemek suçun tamamlanması için yeterlidir. Çeşitli işlemlere tabi tutma açısından ise özel bir kast gerekir. Bu özel kast, malvarlığının gayri meşru kaynağını gizlemek veya malvarlığının meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmaktır. Bu kast ya da amaç olmaksızın malvarlığı üzerinde yapılan bir tasarruf ya da işlem suçun oluşumunu engelleyecektir.

Yine 04.08.2007 tarihli ve 26603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Aklama Suçu İncelemesi Hakkında Yönetmeliğin” 5 inci maddesi “Cumhuriyet savcısı, suçtan gelir elde edildiğine ve söz konusu gelirin aklandığına dair ciddi emarelerin varlığı ve konunun ihtisas gerektirmesi halinde Başkanlıktan, aklama suçunun işlendiği hususunda olguların varlığının tespitine ilişkin talepte bulunabilir” şeklindeyken aynı Yönetmeliğin 8. Maddesi “Cumhuriyet savcısı tarafından gerek görülmesi halinde, denetim elemanı görevlendirilerek incelemeler, Cumhuriyet savcısının koordinasyonunda yürütülür.” şeklindedir.

5271 sayılı CMK’nın, 6526 sayılı Kanun (Resmi Gazete Tarihi: 06.03.2014, Sayı: 28933-Mükerrer) ile değişik 128 inci maddesinin ilk fıkrası “Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve busuçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hâllerde, şüpheliveya sanığa ait … malvarlığı değerlerine elkonulabilir. Somut olarak belirlenen bu taşınmaz, hak,alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunmasıhalinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi içinilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali SuçlarıAraştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim StandartlarıKurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. …şeklinde düzenlenmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128 inci maddesi kapsamında MASAK tarafından gerek Cumhuriyet Başsavcılıkları gerekse Mahkemelerce intikal ettirilen rapor taleplerinin yerine getirilmesinde soruşturma veya dava dosyasında yer verilen suç fiilleri ve bu fillerin işlendiğini gösterir deliller esas alınarak şüpheli veya sanığın bu filleri işlemesi neticesinde elde ettiği değerlerin ve bu değerler ile şüpheli veya sanığın mevcut malvarlığı değerleri arasında bağlantı olup olmadığının tespitine yönelik çalışmalar yapılmakta ve bu çalışmaların sonucu rapora bağlanmaktadır. Söz konusu madde kapsamında MASAK tarafından yapılan çalışma iddia olunan suçun tespitine yönelik olmayıp iddiaolunan suç kapsamında dosyada yer alan verilerden hareketle iddia olunan suçtan elde edilendeğerin tespitine yönelik bulunmaktadır.

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 17 nci maddesinin birinci fıkrasında “Aklama ve terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 128 inci maddesindeki usule göre malvarlığı değerlerineelkonulabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Öncül Suç Şartı

Suç Gelirlerinin Aklanması Suçundan ceza verilebilmesi için öncesinde bir başka öncül suçtan ceza almak ve bu cezanın kesinleşmiş olması gerekmektedir. Bu hususa ‘öncül suç şartı’ denmektedir. Zira aklanacak bir para varsa, bu paranın elde edildiği bir ‘suç’ da işlenmiş olmalıdır. Şöyle ki;

 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) 282’nci maddesinde “Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu” düzenlenmekte olup, 282 nci maddenin 1 nci fıkrası kapsamında aklama suçunun oluşabilmesi için öncelikle “alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun işlenmesi” ve “bu suçtan kaynaklanan bir malvarlığı değeri” bulunması gerekmektedir. Yani alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suç işlenmediği veya işlenmiş olmakla birlikte söz konusu suçtan kaynaklanan bir malvarlığı değeri elde edilmediği takdirde aklama suçundan söz edilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun işlenmesi ve bu suçtan gelir elde edilmesi aklama suçunun oluşması için tek başına yeterli olmayıp sözkonusu gelirin maddede yer alan aklama fiillerine (“yurt dışına çıkarmak” veya “gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutmak”) tabi tutulduğuna dair bir delil, bulgu veya emarenin de bulunması gerekmektedir.

Ayrıca aklama suçunun işlenmiş sayılması için, aklamaya konu olan gelirin elde edildiği fiiller hakkında daha önce adli bir takibatın yapılması ve bu konuda bir davanın açılması gerekmediği gibi, açılan bu davanın sonuçlanması da gerekmemektedir.

Diğer bir ifadeyle, aklama suçunun oluşumu için kanunun şart koştuğu öncül suç fiilinin varlığı yeterli olup, ayrıca bu suçtan mahkûmiyet hükmünün verilmemiş olması (suçun oluşmadığına dair mahkeme kararı hariç), failin bilinmemesi, isnat kabiliyetinin olmaması ya dadokunulmazlık gibi nedenlerle failin cezalandırılamaması, ölmesi, suçun zamanaşımına uğraması, şikâyete bağlı bir suçsa şikayet edilmemesi veya şikayetin geri alınması, ön ödeme nedeniyle hakkında kovuşturma açılmaması, cezasızlık nedenleri gibi öncül suçun varlığınatesir etmeyen nedenler aklama suçunun oluşumuna engel teşkil etmez.

KAYNAK : Burak Temizer Hukuk Bürosu

YASADIŞI BAHİS OYNANMASI İÇİN BANKA HESABINI KULLANDIRMAK

Yasadışı Bahis İçin Banka Hesabı Kullandırmak Suç Mu?

Yasadışı bahis, Türkiye Cumhuriyeti’nde 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında suç olarak tanımlanmıştır. Bu kanuna göre, yasa dışı bahis oynatma, oynanmasına yer ve imkan sağlama, bahis oynamak için para transferi yapma ve bahis oynanmasına yönelik aracılık yapma suç olarak kabul edilmektedir.

Bu suçlardan biri de yasa dışı bahis için banka hesabı kullandırmaktır. Yasadışı bahis siteleri,Türkiye’de faaliyet gösteremediği için, para transferlerini gerçekleştirmek için genellikle üçüncü kişilerden yardım almaktadır. Bu kişiler, kendi banka hesaplarını yasa dışı bahis sitelerine kiralayarak, sitelerin para transferlerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktadır.

Yasadışı Bahis İçin Banka Hesabı Kullandırmak Suçtur

Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmak, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde düzenlenen “yasa dışı bahis veya şans oyunlarıyla bağlantılı olarak para nakline aracılık etmek” suçunu oluşturmaktadır. Bu suç, 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaktadır.


Yasadışı Bahis İçin Banka Hesabı Kullandırmanın Cezası

Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılacak kişilerin hangi şartlarda cezalandırılacağı, suçun işleniş şekline ve failin kusur durumuna göre değişmektedir. Örneğin, yasa dışı bahis sitesinin sahibi veya yöneticisi tarafından banka hesabı kiralanan kişi, daha ağır bir ceza ile cezalandırılacaktır.

Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılacak kişilerin cezaları şu şekildedir:

  • Yasa dışı bahis sitesinin sahibi veya yöneticisi tarafından banka hesabı kiralanan kişi: 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası
  • Yasa dışı bahis sitesinin çalışanı tarafından banka hesabı kiralanan kişi: 2 yıldan 4 yıla kadar hapis ve 3000 güne kadar adli para cezası
  • Yasa dışı bahis oynayan kişi tarafından banka hesabı kiralanan kişi: 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2000 güne kadar adli para cezası

Yasadışı Bahis İçin Banka Hesabı Kullandırmanın Hukuki Sonuçları


Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılan kişilerin, aşağıdaki hukuki sonuçlarla karşı karşıya kalmaları mümkündür:

  • Hapis cezası: Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılan kişilere,3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmektedir.
  • Adli para cezası: Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılankişilere, ayrıca 5000 güne kadar adli para cezası da verilmektedir.
  • Adli sicil kaydı: Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmaktan dolayı cezalandırılankişilerin, adli sicil kayıtlarına bu suç işledikleri bilgisi işlenmektedir.
  • Banka hesabının kapatılması: Yasadışı bahis için banka hesabı kullanan kişilerin bankahesapları, bankalar tarafından kapatılmaktadır.
  • Banka hesabının iptali: Yasadışı bahis için banka hesabı kullanan kişilerin banka hesapları,mahkeme kararı ile iptal edilebilmektedir.


Yasadışı Bahis İçin Banka Hesabı Kullandırmanın Önlenmesi

Yasadışı bahis için banka hesabı kullandırmak, ciddi hukuki sonuçlara yol açabilecek bir suçtur. Bu suçun önlenmesi için, aşağıdaki önlemler alınabilir:

  • Bankalara yönelik denetimlerin artırılması: Bankaların, yasa dışı bahis için banka hesabıkullanan kişileri tespit etmek için gerekli denetimleri yapması sağlanmalıdır.
  • Kamuoyunun bilgilendirilmesi: Yasadışı bahis için banka hesabı kullanmanın suç olduğukonusunda kamuoyu bilgilendirilmelidir.
  • Eğitim verilmesi: Yasal yollarla para kazanmanın önemi konusunda eğitim verilmelidir.

Yasadışı bahis sitelerine kısa vadede kazanç gayesiyle banka hesaplarınızı kullandırmış ve ardından savcılıklar nezdinde şüpheli veya ceza davalarında sanık sıfatına haiz olmuş olabilirsiniz. Gerek soruşturma gerekse de dava sırasında yapacağınız savunmalar için mutlaka alanında yetkin bir iyi bir ceza avukatından yardım almanızı öneririz. 

KAYNAK : Burak Temizer Hukuk Bürosu

 

ceza avukatı, iyi ceza avukatı, en iyi ceza avukatı, ceza hukuku, avukat, iyi avukat, avukat bul, ceza davası için avukat, nişantaşı avukat 

 

Ağır Ceza Avukatı

Ağır ceza avukatı, ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda savunma yapan avukattır. Ağır ceza mahkemeleri, ağır cezayı gerektiren suçların görüldüğü mahkemelerdir. Bu suçlar arasında kasten öldürme, yaralama, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, uyuşturucu ticareti, terör suçları gibi suçlar yer almaktadır.

Ağır ceza avukatı, ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda müvekkillerini temsil eder. Müvekkillerin haklarını korumak ve en iyi şekilde savunmasını sağlamak için çalışır. Bunun için öncelikle davayı iyice analiz eder ve müvekkilinin durumunu değerlendirir. Daha sonra dava stratejisini belirler ve bu strateji doğrultusunda hareket eder.

Ağır ceza avukatı, dava sürecinde müvekkiliyle yakın bir iletişim içinde olur. Müvekkilinin sorularını cevaplar ve onu dava süreci hakkında bilgilendirir. Ayrıca, müvekkiliyle birlikte dava dosyasını inceler ve gerekli hazırlıkların yapılmasını sağlar.

Ağır ceza avukatı, dava duruşmalarında müvekkili adına savunma yapar. Savunmasında, müvekkilinin suçsuzluğunu veya cezanın hafifletilmesi gerektiğini savunur. Bunun için hukuki gerekçeler sunar ve delilleri ortaya koyar.

Ağır ceza avukatı, dava sonuçlanana kadar müvekkiliyle birlikte çalışır. Dava sonucunda müvekkilinin lehine bir karar çıkması için elinden geleni yapar.

Avukat bulmak için tıklayın